Beyza SANDIKÇI
COVID-19 Aşısının Uzun Vadeli Yan Etkileri Nelerdir? Ne biliyoruz?
COVID-19 aşıları yeni olduğundan, bazı insanlar aşı olan insanlar üzerindeki etkileri merak ediyorlar. Kısa vadeli yan etkiler (aşı yapıldıktan sonraki günlerde meydana gelenler), klinik araştırma raporları ve kişisel deneyimler nedeniyle kolayca görülebilir, ancak insanlar bu aşıların olası uzun vadeli etkilerini de merak ediyor. Bu soruyu cevaplamak için bilim insanları mevcut kanıtları inceliyorlar ve bilimin temel yapısı bilim insanlarının uzun vadeli etkilerin asla gerçekleşemeyeceğini söylemelerine izin vermese de bu aşıların uzun vadeli zarar vermeyeceğine dair kanıtlar gayet güçlü.
Kanıt
Aşı geçmişi
Aşıların geçmişi, aşılamayı takiben gecikmiş etkilerin meydana gelebileceğini göstermektedir. Ancak, bu etkiler aşılamadan sonraki iki ay içinde ortaya çıkma eğilimi gösterir: Oral çocuk felci aşısı- ABD'de artık kullanılmayan oral çocuk felci aşısının yaklaşık 2,4 milyon alıcısından %1’i, aşı virüsü “vahşi tip” çocuk felci virüsüne geri döndüğünde, aşılamanın ardından felç oldu. Bu olay, aşı alıcısında viral replikasyon sırasında laboratuvarda virüsü zayıflatmak için genetik değişiklikler kaybolduğunda aşıdan yaklaşık bir ila dört hafta sonra felç meydana geliyordu. Aşı alıcıları virüsü dışkılarıyla vücudundan dışarı attığından, zaman zaman bu kişilerin temasları, enfekte olduklarında felç olur ve onlarda genetik geri dönüş ortaya çıkar. Bu ikincil olay, ilk kişinin aşılanmasından sonra 60 güne kadar sürebilir (çünkü virüsün bir sonraki kişiye yayılması zaman alır). Sarı humma aşısı- Sarı humma aşısı ABD'de tavsiye edilmez, ancak belirli ülkelere seyahat için gereklidir. Sarı humma aşısının vurulmasından sonra gecikmeli iki negatif etki tespit edilmiştir: Sinir sistemi tutulumu-bu etki beynin veya omuriliğin şişmesine neden olur. Bu yan etki aşılanma sırasında en çok 6 aydan küçük bebeklerde görülmüştür. Bu yüzden bu grubun aşı yaptırmaları önerilmez. Aynı zamanda aynı sıklıkta olmasa da bu yan etki, aşıyı olan 6 aylıktan büyük kişilerde de görülebilir. Bu olduğunda, aşının alınması ile semptomların başlaması arasındaki ortalama iki ya da üç haftadır. Visserotropik hastalık- Bu yan etki, çoklu organ yetmezliği ile karakterizedir.Sarı humma enfeksiyonu da çoklu organ yetmezliğine neden olabilir. Bu komplikasyon o kadar seyrek görüldü ki 2000'lere kadar tanımlanamadı. Bu yan etkide aşı virüsü çoğalır ve tüm vücuda yayılır; aşılamadan bir haftadan kısa sürede görülmeye başlar genellikle üç gün sonra ortaya çıkar. İnfluenza (grip) aşısı — İnfluenza aşısı ile ilişkili iki ciddi şiddetli vaka da yol göstericidir: 1976 domuz gribi aşısı, solunum kaslarına da bulaşabilen, daha sık görülmeye başlanan bir felç olan Guillain-Barré sendromunun (GBS) nadir bir nedeni olarak tanımlandı; ancak, sonraki çalışmalar grip aşılarının GBS' nin bir nedeni olduğunu saptayamamıştır. Buna karşın, influenza enfeksiyonu da GBS'nin bir nedenidir. GBS, doğal enfeksiyondan sonra aşılamaya göre 17 kat daha sık görülme ihtimalini arttırır. Aşılamayı takiben hemen hemen tüm vakalar, aşılanmadan sonraki sekiz hafta içinde meydana geldi. 2009 yılında, H1N1(domuz gribi) salgını sırasında, Finlandiya'da kullanılan bir grip aşısının, yaklaşık 55.000 kişiden 1'inde narkolepsiye yol açtığı görüldü. (Narkolepsi, gün boyunca aşırı yorgunluk ve uyku aralıklarıyla karakterize edilmiş bir uyku bozukluğudur.) Pandemi sırasında kullanılan çeşitli influenza aşılarına rağmen, yalnızca bir tanesi bu soruna neden oldu ve bunun belirli bir aşının yapılma şeklinden kaynaklandığı düşünülüyordu. Semptomların başlangıcı aşılamadan sonra ortalama yedi hafta için raporlanmaya başlandı. MMR aşısı — Kızamık, kabakulak ve kızamıkçık (MMR) aşısı olan yaklaşık 30.000 kişiden 1'i trombositlerde geçici bir düşüş yaşayabilir; trombositopeni denilen bir durum. Trombositler kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerdir. Hem kızamık hem de kabakulak enfeksiyonları trombositopeniye neden olabilir. Bu yan etki çoğunlukla aşılamadan sonraki 1-3 hafta arasında görülür, ancak bazı durumlarda aşılamadan sonra sekiz haftaya kadar ortaya çıkabilir.
Replikasyon-hatalı adenovirüs vektörü içeren COVID aşıları — 2021’in şubat ayında, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 44.000 kişi üzerinde bir faz 3 çalışmasının ardından Johnson & Johnson tarafından COVID-19'un önlenmesi için yapılan replikasyon-kusurlu insan adenovirüs tip 26 aşısını lisansladı. (Aşının güvenli ve etkili olduğu kararlaştırıldı). Yaklaşık 7 milyon doz aşı uygulandıktan sonra, aşının serebral venöz sinüs trombozunun (beyine kan akışı sağlayan bir damardaki kan pıhtısı) nadiren yol açtığı fark edildi. Bulgu nadirdi (aşılanan 1 milyon insanda yaklaşık 1 kişi), ancak gerçekti. Bu nadir kan pıhtısının oluştuğu mekanizma, trombositler tarafından üretilen, trombosit faktörü-4 adı verilen bir proteinin aktivasyonuna dayanıyordu. Benzer bir problem, Birleşik Krallık ve Avrupa'da 20 milyon kişiye, AstraZeneca tarafından yapılan ve replikasyon-kusurlu bir simian adenovirüs vektörü kullanan benzer bir aşı ile aşılandıktan sonra görüldü. Bu olay aşılamadan sonraki üç hafta içinde meydana geldi. Bu yaşanan olaylar iki önemli bulguyu ortaya koymaktadır. İlk olarak, bu olaylar meydana geldiğinde, başlangıç, aşının alınmasından sonraki sekiz hafta içindeydi. İkincisi, tüm bu vakalarda, H1N1 aşısı sonrası narkolepsi hariç, aşının yan etkisi enfeksiyondan kaynaklanabilecek bir şeydi, yani enfekte olmak da bu sonuçları yaşama riskini taşıyordu. Narkolepsi’de ise, nedenin o aşının hazırlanmasında kullanılan adjuvanla (Farmakolojide belirli ilaçların etkililiğini veya gücünü arttırmak için kullanılan bir ilaç veya başka bir madde veya maddelerin bir kombinasyonu) ilgili olduğu belirlendi. Her şeye rağmen, bu yaşananlar aşı geliştirmek için çalışan bilim insanlarını küçük düşürüyor. İnsanların hayatlarını ellerinde tuttuklarının farkındalar. Belki de tarihin en üretken aşı bilimcisi olan Dr. Maurice Hilleman'ın söylediği gibi, “İlk birkaç milyon doz çıkana kadar asla rahat nefes almıyorum” (Personal communication, Paul Offit, 2004). Bu nedenle bilim insanları ve halk sağlığı yetkilileri, her aşının kullanıma sunulmadan önce, sırasında ve sonrasında ilgili verileri dikkatle analiz eder, değerlendirir ve sürekli olarak izler. Bu geçmişi göz önünde bulundursak bile, bazıları COVID-19 aşılarını gayet makul bir şekilde merak ediyorlar çünkü daha önce insanlarda kullanım için onaylanmış değiller. Ama burada da bildiklerimize güvenebiliriz.
mRNA aşısı
COVID-19 mRNA aşıları yeni olmasına rağmen, bu tür aşılar daha önce insanlarda incelenmiştir. HIV, kuduz, Zika ve gribe karşı mRNA aşıları, insanlarda faz 1 ve faz 2 çalışmalarında test edilmiştir. Bu teknoloji aynı zamanda bazı kanserleri tedavi etmenin bir yolu olarak klinik çalışmalarda da kullanılmıştır. Bu ürünler insanlarda kullanım için lisanslandırılmamış olsa da bu çabalar mRNA teknolojisi ve güvenliği hakkında önemli bilgiler sağlamıştır.
mRNA, vücudumuzun tüm hücrelerinde protein üretiminde yapılır ve kullanılır. Bu nedenle, hücreler, gerekenden daha fazla miktarda protein yapılmamasını sağlamak için mekanizmalara sahiptir. Bunun bir yolu, mRNA'nın bir "poli(A) kuyruğuna" sahip olmasıdır. Sitoplazmada bu kuyruk mRNA bozunmasını sağlar. mRNA, hücrede protein yapmak için kullanıldığından, poli(A) kuyruğunun uzunluğu, mRNA'nın bir protein planı olarak kullanılmaya devam etmesi için çok kısa olana kadar azalır. Bu gerçekleştiğinde, mRNA parçalanır ve hücresel enkaz olarak çıkarılır. Bu süreç, mRNA'nın sitoplazmada ne kadar süre kalacağını ve dolayısıyla ne kadar protein üretildiğini sınırlar. Bu nedenle, poli(A) kuyrukları, hücrenin aşı mRNA'sını zamanında parçalamasını sağlar. Benzer şekilde, bu mekanizmanın bilinmesi, bilim insanlarının aşı ile verilen mRNA'yı hücrede bağışıklık oluşturmak için gerekenden daha uzun süre kalmamasını sağlayacak şekilde tasarlamalarını sağlar. Adenovirüs bazlı aşılar COVID-19 adenovirüs aşıları yeni olmasına rağmen, bu tip aşı daha önce insanlarda çalışılmış ve 2020 yazından itibaren 1 yaş ve üzerindekilerde Avrupa'da kullanılmak üzere başka bir adenovirüs bazlı aşı onaylanmıştır. Bu aşı, Ebola aşısının iki dozundan biri ve Johnson & Johnson aşısıyla aynı tip adenovirüs kullanıyor. Adenovirüs bazlı aşılar, proteini yapmak için bir plan görevi gören mRNA'yı yapmak için kullanılan DNA'yı hücrenin çekirdeğine iletir. DNA daha stabildir ve mRNA'dan daha uzun sürer; bu, aşılamadan bir ila iki ay sonra bağışıklık tepkisinin güçlendirilmesiyle kanıtlanır. Bununla birlikte, AstraZeneca COVID-19 aşısı ile ilgili çalışmalar, insanlar ilk dozdan altı hafta sonra ikinci bir doz alırsa, ilk dozdan 12 hafta sonra ikinci dozu alanlara göre daha düşük bağışıklık tepkilerine sahip olduklarını göstermiştir. İkinci doz hafıza tepkileri oluşturduğundan, birincil bağışıklık tepkisi tamamen geliştikten sonra uygulanması daha iyidir. Bu nedenle, altı hafta yerine 12 hafta sonra gelişen tepkiler, aşının bir doz verildikten 6 ila 12 hafta sonra proses edildiğini göstermektedir. Bu zamanlama, proteinin artık aşılamadan üç hafta sonra üretilmediğini, ancak antijenden protein parçaları içeren antijen sunan hücreler olarak adlandırılan bağışıklık sisteminin özel hücrelerinin, aşılamadan yaklaşık dört ila altı hafta sonra lenf düğümlerinde bulunabileceğini öne süren farelerde yapılan çalışmalarla aynı fikirdedir. Diğer aşılarla elde edilen bilgiler nedeniyle FDA, COVID-19 aşıları yapan şirketlerin, verilerini onay için sunmadan önce en az sekiz hafta boyunca deneme katılımcılarını takip etmelerini istedi. Benzer şekilde, aşı denemelerine katılanlar, aşıların kullanım için onaylanmış olmasına rağmen takip edilmeye devam ediliyor. YANLIŞ BİLGİLENDİRME Aşıların uzun vadeli etkileriyle ilgili endişeler meşru olsa da organize aşı karşıtı endüstrinin COVID-19 aşıları hakkında şüphe ve kafa karışıklığı yaratmanın bir yolu olarak bu konuyu hedef aldığını bilmek önemlidir. Dijital Nefretle Mücadele Merkezi'ne göre, profesyonel aşı karşıtı aktivistler, 2020 sonbaharında bir kez mevcut olan COVID-19 aşılarının kabulünü azaltacak mesajlar oluşturmak için bir toplantı düzenlediler. Bu örgütlü çabalar, insanları aşılar konusunda uç noktalara, yani aşılar hakkında meşru sorular sormaktan “aşı karşıtı olmaya”, tüm aşıları reddetmeye ve komplo teorilerine ve yanlış anlatılara inanmaya yönlendirmeyi amaçlıyor. Bazı durumlarda, bu gruplardaki bireyler bilime inanmazlar ve diğer durumlarda, COVID-19'a karşı “korunmak” için diğer ürünlerin kullanımını teşvik ederek bu tereddütten yararlanmaya çalışırlar.
Çeviri: Hasan Güven
Orijinal Metin: https://www.chop.edu/news/long-term-side-effects-covid-19-vaccine