Güneş Baykut
Biri anlatsın hemen, nedir bu NORMAL? Yoksa ben miyim ANORMAL?

Sapkınların kim olduğunu soran olsa, hepimizin vereceği liste liste yanıtları olacaktır. Örnek isteseler, belki uzaklardan başlayıp nihayetinde en yakınlarından örnek vereceklerin sayısı da sanırım az değildir. Sapkınların kimler olduğunu hepimiz biliyoruz, anormallerin kimler olduğu konusunda şüphemiz yok. Öyle mi? Yoksa sadece bildiğimizi mi sanıyoruz? Tabi şiddet içeren suçları işleyenler, uyuşturucu bağımlıları ya da çoğumuz için kabul edilebilir sınırların dışında olanlar gibi genel bir listemiz olabilir, hemen hepimizin sapkın olarak kabul edebileceği. Yine de, bize olayların olguların gerisine bakmayı öğreten sosyoloji açısından işler pek de göründüğü kadar basit değildir.
İnsanların toplumsal yaşamları toplumsal kurallar, normlar tarafından yönlendirilir. Dolayısı ile normalleşme dediğimiz şey aslında, bireyleri kültürel olarak arzulanan veya uygun görülen davranış normlarına uyumlu kılmak için baskıcı toplumsal bir süreç olarak tanımlanır ve pratiği bir toplumun yargılanan üyelerine karşı birtakım idealler ya da standartlar üretir. Elbette kimi davranış türlerini tanımlayan, çerçeveleyen kurallara bağlı kalmasaydık, toplum içinde bugün alıştığımı düzen ve güvenle yaşamamız mümkün olmazdı, karmaşa içerisine düşerdik. Örneğin trafik. Trafik kuralları olmasa, belki güvenle ve sağlıkla evlerimize, iş yerlerimize ulaşmamız pek de mümkün olmazdı. Kurallara uymayanların sapkın oluğunu kabul ettiğimize göre, o halde trafiğe alkollü olarak çıkmayan, araç takip mesafesine uyan ya da ışık kurallarına uygun olarak durup hareket edenler sapkın olmayanlar olacaktır. Dolayısı ile trafikte aslında pek sapkın kimsenin olmadığını düşünebiliriz. Ancak, sürücülerin çoğu yalnızca sapkın değil aynı zamanda suçludurlar. Örneğin, görünürde bir polis arabası yoksa çoğu sürücü yasal hız sınırının üzerinde araç kullanır, hemen her sürücü aracında telefonla konuşur…

Hepimiz hem kurallara uyan, hem uymayan hem de bu kuralları yaratanlarız. Hiç kimse, bir seri katil bile, tüm kuralları ihlal etmez ve hiç kimse, bir hakim bile, tüm kurallara uymaz. Sokak çeteleri gibi hepimiz için sevimsiz gruplar bile, üyeleri için ağır davranış kuralları içerir ve bu davranış kurallarına uymayanlar cezalandırılır.
Görüleceği üzere, sapkın davranış çok basit görünen ama sosyolojinin en ilginç ve bir o kadar da karmaşık konularından birisidir. Üzerinde çalışmak, okumak bize, hiçbirimizin, kendimizin düşünmek istediği kadar olağan olmadığını gösterir. Ayrıca, davranışlarını anlaşılmaz gördüğümüz “diğerleri”ni de anlama ve aslında düşündüğümüz gibi “aptal” değil aslında bizler gibi “akılcı” insanlar olduklarını görme şansı verir.
Howard S. Becker, Haricîler (Outsiders) kitabındaki Haricîler tanımlamasında, “Dayatılan herhangi bir kuralın ihlâlcisi varsayılan kişi; özel bir kişilik türüne sahip olarak görülebilir; ya da toplumsal grubun bîat ettiği kurallar çerçevesinde yaşamak konusunda güvenilmeyecek biri olarak değerlendirilebilir. Kuralı ihlâl eden kişi, haricî olarak algılanır. Öte yandan, haricî olarak etiketlenen kişi de meseleye farklı açıdan bakıyor olabilir. Bu kişi, kendisine dayatılan kuralı kabul etmeyebilir ve kendisini bu ret eylemi yüzünden yargılayanların yargılama salâhiyetlerinin meşrûiyetini sorgulayabilir. Dolayısı ile kavramın ikinci anlamı ortaya çıkar: kuralı ihlâl eden kişi bu sefer de kendisini yargılayanların, yani onların ait olduğu grubun haricî olduğunu düşünebilir.” açıklamasını yapar. Evet, bu ne yaman çelişkidir? Aramızdaki normal kimdir?

O zaman biraz “sapkınlık” tanımlarına bakarak tabloyu netleştirmeye çalışalım. En basit haliyle istatistiksel olarak, en yaygın olandan farklılaşan herhangi bir şeyi sapma olarak tarif edebiliriz. Ancak, bu tarifle çantaya solakları, kabarık kıvırcık saçlıları, kısa ve uzun boyluları, zayıf ve şişmanları koyuyor oluruz. Bu çanta, sapkın oldukları genel kabul görmüşlerle hiçbir kuralı çiğnememiş olanları yan yana getirecektir.

Diğer bir tanımda ise sapkınlık, “hastalığın” varlığını ele veren patolojik bir durumdur. Tıbbi olarak yaklaştığımız bu tanımda; bir organizmanın ne zaman sağlıklı olduğunda ilişkin çok az anlaşmazlık olsa da, sapkın olarak nitelendirilen davranış biçimlerini tarifte patoloji kavramı kullanıldığında uzlaşılan noktalar oldukça azdır. İnsanlar, neyin sağlıklı davranış olduğu konusunda genellikle uzlaşamazlar. Bu tıbbi analojinin doğrudan kullanılması, hangi ölçüte dayanarak yapıldığı belli olmaksızın tespit edilen her türlü “bozukluk” belirtisine “hastalık” adının verilmesine neden olur. Bu bakışla eşcinsellik bir hastalıktır; çünkü norm olan heteroseksüelliktir, boşanmak bir hastalıktır; çünkü norm olan evliliğin başarısızlığına işaret eder, suç, sanat, istenmeyen siyasi lider, toplumsal olaylara dahil olma ya da olmama, tüm bunlar ve daha fazlasının akıl hastalığının işareti olduğunun öne sürüldüğüne şahit oluruz.

Bazı sosyologlar da özüne tıbbi sağlık ve hastalık tanımını alarak bir sapkınlık modeli kullanırlar. Topluma bakarlar ve toplumun istikrarını sağlamaya destek olan (dolayısıyla “işlevsel”) ve istikrarı bozan (dolayısıyla “bozuk işlevli”) özellikleri arasında ayrım yaparlar. Bu bakış, toplumda insanların farkında olmayabileceği ve sorun yaratma ihtimalleri olan alanlara dikkat çekmesi bakımından faydalı olsa da; bir grubun niyetinin ya da amacının ne olduğu, bu amaca ulaşmaya nelerin yardımcı ve nelerin engel olacağı sorusu çoğu zaman siyasi bir mesele olduğundan işlevsel ve bozuk işlevlileri tanımlamak pratikte, tanımda göründüğünden daha zor olmaktadır.
Başka bir sosyolojik bakış ise göreli bir tanımlama yapar. Sapkınlığı, grubun kurallarına uymamak olarak tanımlar. Grubun, grup üyelerine dayattığı kuralları sıraladığımızda, bir kişinin grup kurallarına uyup uymama açısından sapkınlığını belirlemek daha kolaydır. Ancak, bir toplumda çok sayıda grup olması, her grubun kendine göre kurallarının olması ve bir kişinin aynı anda birden fazla gruba dahil olması ve sadece bir gruba dahil olarak bile diğer grubun kurallarını ihlâl ediyor olması ihtimali karşımıza çıkmaktadır. Bu olgusal sorunu aşabilmek için, herkes tarafından kabul edilen kurallardan yola çıkılacağı ve bu biçimde sorun yaşanmayacağını söylerler.

Görüleceği gibi, hem disiplinler arası hem de aynı disiplin içerisinde birden çok sapkınlık tarifi yapılmaktadır. Sapkınlık çuvalına koyulanların neden dönemsel olarak değiştiğini yani, sapkınlığın toplumsal değişimle karşılıklı olarak birbirini tetiklediği vurgusuna da yatkın olarak, başka bir tanımı; sapkınlığın toplum tarafından yaratılmış olmasıdır. Yani sapkınlığın nedeni; sapkının içinde yaşadığı toplumsal durumdan ya da bu davranışlara sebep olan toplumsal etkenlerden kaynaklanmaktadır. Biraz daha ileri gidersek Becker’ın tanımıyla “toplumsal gruplar, ihlâl edilmesi sapkınlık olarak tanımlanan kurallar koyarak sapkınlığı yaratırlar.” Ve buradan da Becker’ın Haricîler’i karşımıza çıkar. Kuralları belirli kişilere uygulayan ve bu kişileri de haricîler olarak etiketleyen toplumdur. Dolayısı ile sapkın, bu etiketin kendisine başarıyla uygulandığı kişi; sapkın davranış da insanların sapkın olarak nitelendirdikleri davranıştır.

Sapkınlık, bazı davranışlarda olan, bazı davranışlarda ise olmayan basit bir nitelik değildir. Daha ziyade söz konusu davranışa başkalarının tepkisini içeren bir sürecin ürünüdür. Aynı davranış belli bir zaman diliminde bir kuralın ihlâli olarak algılanabilirken, başka bir zaman diliminde ise böyle algılanmayabilir; biri yaptığında ihlâl olarak algılanabilirken, başka biri yaptığında ihlâl olarak algılanmayabilir; bazı ihlâller için ceza uygulanırken, bazıları cezasız kalabilir. Belli bir davranışın sapkın olup olmadığını, kısmen o davranışın niteliğine, bir kural ihlâl edip etmediğine ve kısmen de başka insanların bu davranışlarla ilgili ne yaptıklarına bağlıdır.
Haricîler kavramı, grubun “normal” olarak adlandırdığı üyelerinin dışında kalanlara atıfta bulunuyor. Diğer bir anlamla da sapkın etiketini yemiş kişi açısından haricî, kuralları çiğnediği gerekçesi ile onu suçlayan kural koyucu olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumsal kurallar, belirli toplumsal kurumların yarattıklarıdır. Ancak modern toplumlarda, kuralların ne olduğu ve belli durumlarda bu kurallara nasıl uyulacağı öyle çok basit, herkesin mutabık kaldığı bir süreç değildir. Modern toplumlar şekillenen yapısı gereği bir çok kültürü, sınıfı, mesleği, etnik yapıyı ve daha nicesini içinde, birlikte, yan yana barındıran farklı grupların birleşimidir. Dolayısı ile her grubun kendi tarihi, gelenekleri, anlayışları hepsi farklı kurallara sahiptir.

Örneğin; pandemi döneminde bir arada bulunulmaması gerekmesi bir kural, toplumun bir kesimi için ve doktorlar açısından yanlış bir hareket iken, geniş aile geleneğine kalabalık sofralara ve aile büyüklerini yalnız bırakmamaya alışkın olanlar için evlerde bir arada toplanmak normal olabilir. Ya da bir işçi sınıfının çocuğu için kendi sınıfının haklarını korumak veya haklarını alabilmek için mücadele etmek gerekli gördüğü şeyi yapmak iken, öğretmenleri ya da polisler ve belki yan mahallede oturanlar aynı şekilde düşünmüyor olabilir. Taksimde toplanmak ve seslerini duyurmak isteyen LGBTI bireyleri, hem bireysel hem kitlesel hareketleri ile toplumdaki bazı gruplar ve polis için farklı değerlendirmelere sahipken, başka bir takım gruplar için ellerinde bayrak, filmler ya da paylaşımlarla destek verilmesi gereken bir grup olabilir.

Toplumdaki bir grubun başka gruplara kendi kurallarını zorla dayatma meselesinde ve bunda başarılı olma ihtimalinde ise elbette siyasi ve ekonomik güç meselesi karşımıza çıkar. İnsanlar, her zaman kendi kurallarını başkalarına zorla dayatırlar, bu kuralları az ya da çok, dayatmaya maruz kalanların iradesine rağmen ve onaylarını almadan uygularlar. Gençlerin uyması gereken kuralları, her zaman büyükler koyar. İşçilerin uyması gereken kuralları patronları koyar. Halkların uyması gereken kuralları değişen siyasi rejimler koyar. Ya da her ne kadar günümüzde bir miktar değişiyor olsa da kadınlar için kuralları erkekler koyar, koyma eğilimindedir. İçinde yaşadığı nüfusa göre az sayıda olan etnik kimliklerin kurallarını diğer taraf koyar. Zencilerin kurallarını beyazların koyması ve göçmenlerin kurallarının elbette kendileri tarafından koyulmayacağı gibi. Alt sınıfın uyması gereken kuralları orta sınıf ve onunkileri de bir üst sınıf koyar. Toplumlardaki çatışmaların, direncin ya da aslında değişimin temel nedeni de burada yatıyor diye düşünebiliriz. Herhangi bir başkasının bir başkası üzerinde zorla uyguladığı kurallar zaman içerisinde bir tarafın ya asimile olması ile ya da uygulanan baskıdan bir süre, bazen uzun süren sessizlikler sonrasında, belki de haberlerde izlerken “çok basit” diyeceğimiz bir olay neticesinde patlaması ve “hak” mücadelesine girişmesiyle; bazen de kendi kurallarının, varlıklarının toplumda “hissedilmeden” artmasıyla, “kendiliğinden” kuralların değişmesine neden olmasıyla bitmeyen, sürekli bir değişim süreci yaşarız.

Köle ticaretinin normal kabul edildiği ve bir zencinin çiftliklerde ya da evlerde ağır işçilik vs. dışında var olmasının, beyazların kullandığı otobüse binmesinin yasak olduğu dönemleri; kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı zamanları; kadınların cadılık suçuyla yargılandıklarını, hem cinslerinin dahi çalışmalarına karşı olduğu dönemleri; dünyanın bir çok ülkesinde polislerin LGBTI bireyleri toparlayıp, bazen zorla saçlarını kesme, psikiyatrik tedaviye zorlama gibi yaptırımlar uyguladığı zamanları; kadınların, çalışan ve ekonomik özgürlükleri olan nadirlerinin dahi toplum baskısı nedeniyle boşanmaya çekindikleri zamanları; Avrupa’da, Amerika’da büyük ilaç firmalarının ağrı kesici olarak ürettiği ilaçları, altın kaplamalı, sedefli şırıngalarla, reklamlarını yaparak, legal olarak sattığı dönemleri düşünün ve onların bugün sentetik-kimyasal uyuşturucular sınıfında olmalarını ve kullanılmasının, imalatının, satışının suç kabul edilmesini. Krallıkları, padişahlıkları ve bugün kral tavırlarında olan siyasi kimliklere nasıl tepkiler verdiğimizi düşünün.

Sapkınlık böyle bir şey. Aynı zaman diliminde de toplumdan topluma, gruptan gruba, grup içerisine dahi bireyler arasında algısı değişen ve karşılıklı olarak sapkın olarak nitelenen ile sapkın olanın birbirine yönelttiği bir şey. Bir etiketleme meselesi. Ve belki de bu etiketleme nedeni ile etiketlenen tarafları alevlendiren, perçinleyen ve zamanla grubun, toplumun hatta ülkelerin ve dünyanın değişimine neden olan bir şey. Çoğu zaman erk sahibi ile ve erk sahibi olması dolayısı ile tüm medya, kurumsal iletişim araçları ve tabi kural koyma yetkisini de kullanarak farkında olarak ya da olmadan toplumların değişimini, evrimini ve kurallarını değiştiren tarafların manipülasyonlarından da bağımsız kalamayan bir olgu.

Öğreniyoruz ve öğretiliyor, yaftalanıyoruz ve yaftalıyoruz da. Bu süreç ne lehte, ne aleyhte bir süreç. Tüm yazıda konuştuğumuz gibi, her zaman için bir grubun lehine bir grubun aleyhine olarak değerlendireceği ve bu seçimlerinin de sürekli değişeceği bir süreç. Çünkü toplum dediğimiz bir olgunun parçası olmak böyle bir şey; yaşarken kendi hayatlarımızda durağan zannettiğimiz ama her zaman, şiddeti sürekli değişen ama var olan bir dinamiklikle değişimin devam ettiği bir var olma şekli.
Sanıyorum ki “ben normal miyim?” sorusunun “evet” olan yanıtı; “ben miyim anormal?” için de “evet…
Kaynakça
Marshall, G., Sosyoloji Sözlüğü, (1999) Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları
Giddens, A., Sosyoloji, (2000) Ankara: Ayraç Yayınevi
Turner, B.S., Sosyoloji Sözlüğü, (2020) İstanbul: Pinhan Yayıncılık
Mutluer, F.G., Toplumsal Sapma, (2000) Ankara: Zirve Yayınları
Becker, H.S., Haricîler (Outsiders), (2019) Ankara: Heretik Yayınevi
Görseller
Tablo: “Witch Hill/ The Salem Martyr” by Thomas Satterwhite Nobel, 1869
Görsellerin tamamı google görsellerden alınmıştır.